Budapeşta Manzaraları
Budapeşte muhteşem güzelliği ile karşınızda, zaten bu Macaristan ve Çek Cumhuriyeti'nin ayrı bir çekiciliği var. Daha önce Ramazanda tatil yapmak adlı makalemizle giriş yapmıştık, ayrıca Şahinnparadisegelenekselramazancoşkusu festivali ve Ramazan'da şah inn paradise gibi konularda çeşitli yazılar yazmıştım
Rehberimiz yolda hem geçtiğimiz yerler hem de genel olarak Macaristan hakkında bilgiler veriyordu. Giderken ve dönerken ayrı yollardan dönecektik. Böylece daha fazla yer görebilecektik. Buda kısmı Peşte’ye göre daha tepelik,yeşil ve sakin. Buda “su”, Peşte ise “ocak” demekmiş. Peşte’de kireç ocağı çok olduğu için bu adı almış. Macarların Türklere çok jestleri olmuş. Hatta bir yola Kemal Atatürk ismini vermişler. Fatih’in topçusu Urban, Atatürk orman çiftliğini yapanlar, hatta Sarkozy hep Macar. Orta Avrupa’nın en büyük gölü Balaton burada ve Macarlar için deniz yerine geçiyor. Dibini görmediğimiz suya girmeyen biz Türkler’in yanına bile yaklaşmayacağı suya girip yüzüyorlar.
Macarlar’ın şarabı meşhur. Ülkenin en yüksek yeri 1000 metre civarı. Ülke çok düz olduğu için pek korunaklı değil ve bu yüzden tarih boyunca hep saldırılara maruz kalmış. Keltler,Romalılar,Hunlar ve istila etmişler. Ülkede Atilla ismi çok yaygın. At yetiştiriciliğinde meşhurlar. Katana atları buradan geliyor. Sokaklarda bizdeki gibi başıboş hayvan göremezsiniz ama hemen herkesin evinde köpeği var. Hatta bu köpeklerin pasaportları bile varmış. İnsanlar kibar ve saygılı. O kadar güvenli bir yerki Başbakanlık binasını gündüzleri sadece 2 polis bekliyor. Mohaç ovasında Macar ve Osmanlı orduları ağustos ayında karşılaşıyor. 25.000 Macar askeri ölüyor. Bu mağlubiyetten sonra Macarlar aslında çeşitli sözler oluşuyor. “ne o, arkandan Türk mü kovalıyor” veya üzüntülü gördükleri birine “üzülme Mohaç’tan da kötü değil ya” şeklinde. Yani Mohaç kara gün olarak anılıyor hep.
Estergon kalesini daha iyi fotograflayabilmek için Slovakya tarafına geçmemiz gerekiyor. AB ile beraber sınırlar katlığı için hiçbir kontrol olmadan Slovakya sınırına geçiyoruz bir köprü üzerinden. Karşıdan Estergon kalesini ve Bazilika stili kiliseyi fotograflıyoruz. Klasik yerden yükselen burçlu bir kale beklemeyin sakın! 1240 yılına kadar Estergon başkentmiş. Daha sonra tekrar Macaristan topraklarına dönüp,kiliseyi geziyoruz. Gotik –Barok karışımı işçiliği güzel. İçerde hemen her yanda büyük resimler mevcut. Bu kadar çok resim olmasının sebebi, ortaçağda okuma yazma bilen insan sayısının çok az olması ve bu insanların bu yolla dini bilgileri öğrenebilmesi. Kilise ile ilgili son bir not daha: bu resimleri çizen ressamlar,daha sonra ateist oluyorlar hep.
Zira bu resimlere kendileri eklemeler yapıyorlar ve bakıyorlarki insanlar bunlara dahi inanır hale geliyorlar! Peşte’ye dönüş vakti geliyor. Otobüslere doluşup hareket ediyoruz. Yolda Szentendre kasabasına uğrayacağız. Tarihi dokusunu koruyan,hediyelik eşya dükkanlarının çok olduğu minik bir kasaba. Yolda söz yine rehberimizde. Budapeşte ile Tekirdağ kardeş şehir. Macaristan’ın kaplıcaları meşhur. Macarlar’ın çoğu Yedikule zindanlarını bilirmiş,zira birçok Macar esir düşmüş oralara. Halk alışverişlerini daha çok haftalık olarak şehir merkezinin dışndaki süpermarketlerden yapıyor. Domuz eti çok yaygın ve çok üretimi yapılıyor. Hatta Avrupa’da birçok ülkeye ihracatları var. Yağışlı bir iklimi olduğu için sulama problemleri yok bu yüzden de besicilik çok yaygın. Kaz tüyü ve atçılık yaygın. Budapeşte’den son notlar:
- Milliyetçi Macarlar bira tokuşturmazlar. Naziler burayı fethettikleri zaman bira tokuşturdukları için tokuşturmak yerine sertçe masaya vururlar.
- Macarlar genelde güleryüzlü ve saygılı. Karşıdan karşıya geçmek için beklerken araçlara yeşil dahi yansa istisnasız herkes size yol veriyor.
- 2006 yılından beri enflasyon yükselmiş ve 2008 de kriz iyice artmış. Bu yüzden bina ve işyerlerinin büyük kısmı bakımsız ve boş. - Halk eğitimli. Nüfus az (Macaristan:10 milyon civarı) devlet ev ve aile yardımı yapıyor. Bundan daha çok Çingeneler faydalanıyor. Macarlar genelde Çingeneleri dışlıyorlar,pek iş vermiyorlar. Onlar da tembel,çalışmak iste miyorlar ve bu yardımlarla geçiniyorlar. - Eğitim çok iyi. Kreşler ücretsiz. Aile sadece öğle yemeğini ödüyor fakat bu da çok cüzi bir miktar. İlköğretim 8 yıl. Bu sırada mutlaka spor ya da sanat eğitimi de alıyorlar. Ve tüm bunlar ücretsiz. Bizdeki gibi düz lise,özel okul,dershane yok. Sanat ve meslek okulları var. - Üniversiteler kendi bünyelerinde sınav yapıp öğrenci alıyorlar. Her Macar mutlaka yüksekokul okuyor. İlk okunan üniversite ücretsiz. Öğretmen maaşları 400 €uro civarı. - Hayat erken başlayıp erken bitiyor. Sabah 6 ile akşam 6 arası işlerini yapıyor herkes. - Askerlik meslek olarak yapılıyor. - Evlerin çatıları hep dik ve uçlarında demir engeller var. Kar tutmaması ve aşağı insanların başına düşmemesi için.
- Herkesin aile doktoru var. Bayanlar 35 yaşında meme kanseri , erkekler 40 yaşında prostat için muayene olmak zorunda. Masrafları devlet karşılıyor.
- Şehirlerde evler küçük. 40-70 m2 arası. Köylerde ise ev arsaları 700-800 m2 arası. Bir kısmı ev bir kısmı bahçe-garaj-atölye vs. - Ve milli yemek Gulaş. Yençerilerin “Kulaşı”ndan geldiği söylenir hep Türkler tarafından ama Macarlar ısrarla bunu kabul etmezler!
Bu bilgiler eşliğinde otelimize dönüyor ve yatıyoruz. Ertesi sabah erkenden 7 saatlik Prag yolculuğumuz başlayacak çünkü…
Güzel bulduğum bu yazı netdergim.com sitesinden alıntıdır